Mert, yaşamını kendi standartlarına göre şekillendirmiş bir kişilik. Ne yazık ki, çevresine kayıtsız kalan bu tutumu, onu ilerleyen yaşlarında olgunlaşmaktan alıkoymuş. Şu günlerde, İstanbul’un karmaşası içinde yalnız bir varlık olarak sürükleniyor. Ancak, bir olay onu doğu Karadeniz’deki küçük bir kasabaya, babasının cenazesi için gitmek zorunda bırakıyor. Bu yolculuk, hayal edilen yaşam ile yaşananlar arasında bir çatlak oluşturuyor. Kasabada bulunacağı süre zarfında, içindeki sorunları kaçarak aşmayı denese de hayat ona kaçmanın mümkün olmadığını gösteriyor. Geçmişin izleriyle yüzleşmek zorunda kalırken, yaşadığı içsel çatışmalar daha da derinleşiyor. Zaman ilerledikçe, bu zorlayıcı deneyim, Mert’in gerçeği kabul etmesi gerekliliğini ortaya çıkarıyor.