Lahey’de, savcı Sylvia van Maele, dedektif Lars van Deurnen ile birlikte mali suçlar ve suikastları araştırmaya başladıklarında karşılaştıkları karmaşa, onları büyük bir tehlikenin içine sürükler. İlk başta sıradan gibi görünen bu olayların altında yatan gerçek, çok daha karmaşık ve tehlikeli bir yapıdır. Paranın izini sürmeye karar verdiklerinde, karşılarına zenginlik ve güç için her şeyi göze alan bir elit grup çıkar. Sylvia ve Lars, bu grubun kendilerini durdurmak için her türlü çirkin oyunu oynayacağını fark ettiklerinde, içlerinde bir korku hissi oluşur. Sylvia, iş yaşamındaki zorluklarının yanı sıra özel hayatındaki karmaşa ile de baş etmek zorunda kalır; bu durum, onu her iki dünyada da büyük bir denge arayışına iter. Zamanla karşılaştığı bürokratik engellerin yalnızca bir rastlantı olmadığını, bilinçli bir düzenin parçası olduğunu anlaması, onu daha derin bir araştırmaya sürükler. Bu süreç, onun içgüdülerine güvenmesini gerektirirken, en güvendiği insanlarla olan ilişkisini sorgulamasına neden olacaktır. Bu yolculuk, Sylvia’nın sadece dışarıdaki düşmanlarıyla değil, kendi içindeki çatışmalarıyla da yüzleşmesini gerektirecektir. Sonunda, bu karmaşadan kurtulmak için yalnızca zekasına değil, içgüdülerine de güvenmek zorunda kalacaktır.