Profesör Chen, tüm dünyada tanınan ve hayatını arkeolojik buluşlara adamış bir efsanedir. Ancak buzul gezisinden dönen öğrencilerinin getirdiği antik nesneler ona bambaşka bir his yaşatır. Nesnelerin üzerindeki çizimler, Chen’in rüyalarında beliren ve açıklayamadığı yeşimden bir kolyenin yansıması gibidir. Chen, bu kolyenin sırlarla dolu bir dünyaya açılan bir anahtar olduğunu düşünmeye başlar. Nesneler, onu ve ekibini çekim gücüyle kendine doğru çekerken, Chen içinde durdurulamaz bir keşif arzusu hisseder. Buzul Tapınağı’nın soğuk dehlizlerine doğru çıktıkları bu yolculuk, onları düşlerin gerçeklikte hayat bulduğu bir serüvene sürükler. Her adımda daha da derinleşen bu keşif, Chen’in geçmiş ve gelecek arasında bir köprü kurmasını sağlayacak kadar derin bir anlam taşır. Bilinmeyenin peşinde ilerleyen Chen, bu tapınağın karanlıklarında kendi varoluşunun sırrını bulma umuduyla her adımını korkusuzca atar.