Kaleb, yaşamının bu döneminde içinde bulunduğu yalnızlık duygusunu hiç bu kadar fazla hissetmemiştir. Günler, onun için adeta birer zindanın hücresidir, yalnızlık ise o hücrelerin demir kapılarıdır. 30 yaşına gelmiş olması, ona sanki bir hesaplaşma zamanı gelmiş gibi hissettirir. Kız kardeşiyle miras konusundaki tartışmaları, en yakın arkadaşıyla arasındaki kopukluk ve sevebileceği birini bulamamış olması, içindeki bu boşluğu daha da derinleştirmiştir. Ancak, hayvanlara olan egzotik ilgisi, onun için bir nevi kurtuluş yolu gibidir, bu tutkusu ona biraz da olsa huzur vermektedir. Bir gün, evine zehirli bir örümcek gelir ve bu örümceğin görüntüsü Kaleb’i oldukça heyecanlandırır. Egzotik hayvan koleksiyonuna yeni bir tür eklemek isteyen Kaleb, beklenmedik bir durumla karşılaşır: örümcek elinden kaçar. Ardından gelen örümcek istilası, sadece Kaleb’in değil, aynı apartmanda yaşayan diğer sakinlerin de hayatlarını cehenneme çevirir. Kaleb ve diğer apartman sakinleri, hayatta kalabilmek için ölümüne mücadele etmek zorunda kalırlar. Bu beklenmedik ve tehlikeli durum, Kaleb’in yaşamında derin bir dönüşüm başlatır, ona yalnızlığın karanlık derinliklerinde dahi dayanabileceği bir güç verir.