San Francisco’nun altın çağında, 1860’ların hareketli ve umut dolu günlerinde, Vivienne Le Coudy adında özgürlüğüne düşkün bir çiçekçi, hayatının en büyük aşk hikayesine adım atmak üzereydi. Fransız-Kanadalı kökenleriyle kasabanın en zarif kadını olan Vivienne, bir gün Danimarkalı göçmen marangoz Holger Olsen ile karşılaştığında, bu karşılaşmanın hayatını sonsuza dek değiştireceğini bilmiyordu. Aralarındaki çekim, ilk andan itibaren o kadar güçlüydü ki, her ikisi de bu beklenmedik duygulara kapılmaktan kendilerini alamadılar. Vivienne, özgürlüğünü ve bağımsızlığını her şeyin üzerinde tutan bir kadın olarak, evlilik fikrinden kaçınmaya çalışsa da, Holger’in ona sunduğu güvenli bir gelecek fikri, zamanla onu cezbetti. Birlikte, Nevada’nın çorak topraklarında, Elk Flats kasabasında yeni bir hayat kurmak üzere yola çıkmaya karar verdiler. Vivienne burada güllerini yetiştirmeye başladı ve yerel bir kafede çalışarak yeni hayatına adapte olmaya çalıştı. Holger ise kasabanın en sağlam ve büyük ahırını inşa etmek için kolları sıvadı. Ancak, hayat her zaman planlandığı gibi gitmez. İç Savaş’ın patlak vermesiyle birlikte Holger, Birlik ordusuna katılma kararı aldı ve Vivienne, kasabanın karanlık güçleriyle başa çıkmak zorunda kaldı. Kasabanın yozlaşmış Belediye Başkanı Rudolph Schiller ve güçlü çiftçi Alfred Jeffries’in baskısı altındaki kasabada, Vivienne yalnızca hayatta kalmakla değil, aynı zamanda kasabanın düzenine karşı da mücadele etmek zorunda kaldı. Alfred’in oğlu Weston’un artan tehditkar davranışlarına rağmen, Vivienne’in cesareti ve kararlılığı, onun bu zorlu mücadelede en büyük dayanağı oldu.